“Türkiye’nin Kalkınma Stratejileri” başlıklı ders kapsamında, SDE Akademi öğrencileri ile bir araya gelen Vahit Erdem’in konuşmasında öne çıkan kısımlar şu şekilde;
Bu coğrafyada bir imparatorluk üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu zamandan günümüze kadarki ekonomik kalkınma stratejilerine değinen Erdem, kendi tecrübelerini de öğrencilerle paylaştı. Erdem, genel hatlarıyla Türk ekonomisini 3 aşamaya ayırıyor: Eğer cumhuriyetin başında kısa bir süreliğine denenen liberal ekonomiye geçiş dönemini bir tarafa bırakırsak; 1. aşama 1939 ve 1950 arası devletçi dönem, 2. aşama 1950 ve 1980 arası karma ekonomik dönem, 3.aşama 1950’den günümüze hala devam eden liberal ekonomiye geçiş aşamasıdır. Menderes hükümeti göreve geldiği dönemde teşvik kanunları ile yabancı sermayenin önünün açılması gibi uygulamalarla özel sektörün sanayi içine girmesini amaçlamıştır. Erdem’e göre, Türkiye’nin hastalığının deyim yerindeyse ayağını yorganına göre uzatmamak yani kaynakları doğru kullanamamaktır. Doğru kaynak kullanımını sağlamak üzere sektör ve proje bazında kaynakları tahsis etmek gerekmektedir. Bu esaslara uyulduğu sürece Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınması ekonomiye uyumlu ve aktif hale gelir. Cumhuriyet döneminden bu yana ortalama kalkınma %5 civarındadır. Hâlbuki Çin gibi % 11 olamasa bile Türkiye’de de kalkınma sürekli ortalama %6 ile devam edebilseydi, Türkiye birçok Avrupa ülkesini geçebilirdi. Yani Türkiye’nin hastalığı kaynak kullanımı problemi bugün hala devam ediyor. Türkiye gibi bir ülkede Planlama Teşkilatı gerekli bir kurumdur yani proje bazında kaynak dağılımı yapılmalıdır böylece sektörün fizibilitesi ve kaynak durumu ortaya koyulmalıdır. Eğer böyle yapılmazsa sonuç itibariyle kaynak krizi yaşanır. Bugünün problemlerinden bir diğeri ise tarımın Türkiye’de artık can çekişiyor olması, tarım üretiminin Türkiye’de yok olmuş olmasıdır. Tarımın Türkiye’de milli gelirdeki payı %6’ya kadar gerilemiştir. Normal şartlarda bu pay %15’den aşağı düşmemelidir. Klasik teşviklerle artık tarımının ayakta kalması mümkün değildir. Köydeki boşalmış arazileri hükümet tarafından uygun değer işletmeye çevrilmesi gerekir. Aslında yeni bir tarım planlaması yapılmadığı sürece Türkiye yaşadığımız hepimizin bildiği bu sorunları yaşamaya devam edecektir. Sanayideki pay da düştü % 16 civarında şu anda ve normalde %25 civarında olması gerekiyor. İhtiyaç olan alanlarda işletmeler kurulup bunların belirli şartlarda özelleştirilmesi gerekir. Fakat biz de özelleştirme sat-unut şeklinde yapılıyor.
Türkiye’nin kalkınmadaki en büyük engelinin kaynakları doğru kullanamamak olduğunu belirteren Erdem, Türkiye Cumhuriyeti tarihinden örneklerle bu iddiasını destekledi. Dünyanın ticaret savaşları ve ekonomi savaşları denilen ilginç bir döneme girdiğini belirten Erdem, teknoloji ve sanayide gelişmiş olan ülkelerin daima karşı taraftaki ülkelere kendi programlarını dikte ettiğini ve bu nedenle ülkeler arasında çekişmeler yaşandığını söyledi.