İsrail İdaresinin, İnsan Hakları Açısından İşgal Altındaki Filistin Topraklarında Gözaltı Uygulamaları

Öz

İdari gözaltı, işgal gücünün işgal ettiği topraklarda kullanabileceği, ancak Dördüncü Cenevre Sözleşmesi kapsamında ve halkın huzurunu tehdit eden aşırı bir güvenlik zorunluluğu durumunda kullanabileceği bir ihtiyati tedbirdir. Ancak uygulamada İsrail, işgal altındaki topraklarda Dördüncü Cenevre Sözleşmesi çerçevesi dışında, Filistinlilere karşı idari gözaltını cezalandırıcı bir önlem olarak kullanmakta ve birçok alanda insan hakkını ve uluslararası insancıl hukuku ihlal etmektedir.

Birleşmiş Milletler Keyfi Gözaltı Çalışma Grubu, İsrail’in yaygın idari gözaltı uygulamasını defalarca kınamıştır. İsrail işgal güçlerinin Filistinlilere karşı sistematik ve yaygın bir şekilde idari gözetim uygulamasını kullanması, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 33. Maddesi uyarınca yasaklanan bir toplu cezalandırma biçimidir.

Dahası, idari gözaltı, Filistinlileri adil yargılanma haklarından mahrum bırakıyor ki bu da Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 147. maddeye göre ciddi bir ihlali anlamına geliyor ve Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Heykeli’nin 8. maddesi uyarınca insanlığa karşı bir suç teşkil ediyor.

Bu makale, uluslararası hukuk ışığında idari gözetim kapsamını ve İsrail mevzuatında idari gözaltı konusunu incelemekte ve buna bağlı olarak insan hakları bağlamında idari gözetim ve bu uygulamalardan kaynaklanan İsrail ihlalleri ile ilgilenmektedir.

Anahtar kelimeler: İdari gözaltı, İsrail, Filistin, uluslararası hukuk, uluslararası insancıl hukuk, İnsan hakları ihlali.

Abstract

Administrative detention is a precautionary measure that the occupying power can use in the occupied territories, but within the scope of the Fourth Geneva Convention and in cases of extreme security necessity that threatens the peace of the area.  Israel uses administrative detention as a punitive measure against Palestinians in the occupied territories and outside the framework of the Fourth Geneva Convention, in violation of many human rights and international humanitarian law.

The United Nations Arbitrary Detention Working Group has repeatedly condemned Israel’s widespread practice of administrative detention. The systematic and widespread use of administrative detention by the Israeli occupation forces against Palestinians is a form of collective punishment prohibited under Article 33 of the Fourth Geneva Convention.

Moreover, administrative detention deprives Palestinians of their right to a fair trial, which is a serious violation of Article 147 of the Fourth Geneva Convention and constitutes a crime against humanity under Article 8 of the Rome Statue of the International Criminal Court.

This article examines the scope of administrative detention in light of international law, and then administrative detention under Israeli legislation.   It then addresses administrative detention in the context of human rights and the Israeli violations resulting from these practices.

Keywords: Administrative detention, Israel, Palestine, international law, international humanitarian law, human rights violation.

 

İsrail İdaresinin, İnsan Hakları Açısından İşgal Altındaki Filistin Topraklarında Gözaltı Uygulamaları

Araştırma hipotezi

İsrail, işgal altındaki Filistin topraklarında Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin kapsamı dışında kalan idari hukuku uygulamakta ve birçok insan hakkını ve uluslararası insancıl hukuku ihlal etmektedir.

Araştırma soruları

  • İsrail, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi çerçevesinde idari gözaltı uyguluyor mu?
  • İsrail’in işgal altındaki topraklarda Filistinlilere karşı idari gözaltı uygulamaları uluslararası insancıl hukuku ihlal ediyor mu?
  • İsrail’in idari gözaltı uygulamalarından kaynaklanan insan hakları ihlalleri nelerdir?

Araştırmanın önemi

Bu araştırma, İsrail’in işgal altındaki topraklarda Filistinlilere yönelik idari gözaltı uygulamasına yoğunlaşması nedeniyle önemlidir. İsrail, işgal ettiği Filistin topraklarında idari gözaltını uluslararası hukuka ve insan haklarına uygun olarak değil, kendi iç hukuku çerçevesinde ve kendi çıkarlarına hizmet etme aracı olarak ve devam ettirdiği Filistinlilere ait yerleşim yerlerine kendi istediği kişileri yerleştirmesinin önünde duran herkese karşı bir silah olarak kullanmaktadır.

Bu araştırma ayrıca, İsrail’in idari gözaltını Filistinliler üzerinde bir sindirme ve baskı aracı olarak uluslararası hukuku, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi ve Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ihlal ederek nasıl kullandığını da göstermektedir.

Araştırma yöntemi

Bu çalışma, İsrail mevzuatındaki idari gözetim kavramını ve metinlerin iç hukukun pratik uygulamasıyla tutarsızlığını incelediği için karşılaştırmalı analitik araştırma yöntemini benimsemekte ve daha sonra bu mevzuatı uluslararası kararlar ve kanunlarla karşılaştırmakta ve insan hakları ve uluslararası insancıl hukukla çelişkilerini analiz etmektedir.

Giriş

İdari gözaltı, tutukluların herhangi bir suçlama veya yargılama olmaksızın tutulduğu bir prosedürdür. Bu noktada herhangi bir suçlama yapılmıyor ve tutukluyu mahkemeye çıkarma niyeti yok. Gözaltı emrine uygun olarak, tutukluya belirli bir gözaltı süresi verilir, sürenin bitiminde veya bitmeden önce, gözaltı emri sık sık yenilenir. Bu süreç sonsuza kadar devam ettirilebilir.

İdari gözaltı, baskıcı rejimler tarafından yasal süreci atlatmak ve siyasi muhaliflerin yasa uyarınca sahip olmaları gereken korumaya erişimini engellemek için yaygın olarak kullanılmaktadır. Belirli bir ölçüde kullanıldığı yerler arasında İrlanda’nın kuzeyi, Güney Afrika (apartheid altında), Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail bulunmaktadır.

İdari gözaltı, İsrail ordusunun, mahkumları suçlamadan veya yargılanmalarına izin vermeden gizli bilgilerle süresiz olarak tutmasına izin veren bir prosedürdür. İdari gözaltı neredeyse sadece Filistinlileri Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi’ni içeren işgal altındaki Filistin topraklarından alıkoymak için kullanılsa da İsrail vatandaşları ve yabancı uyruklular da İsrail tarafından idari tutuklu olarak tutulabilmektedir (Yıllar içinde sadece 9 İsrailli yerleşimci idari gözetim altında tutulmuştur).

İsrail’in idari gözaltı uygulaması, özellikle de uygulamanın hukuk sisteminin böylesine ayrılmaz bir parçası olduğu göz önüne alındığında, kendisinin “Ortadoğu’daki tek demokrasi” olduğu iddiasını ciddi şekilde zayıflatmaktadır.

İdari tutuklu olma olasılığı, tüm Filistinlilerin günlük yaşamlarında her zaman mevcut bir tehdittir ve işgal altındaki Filistin topraklarında yaşayan Filistinlilerin yaşamlarını ciddi şekilde etkilemektedir.

Yıllar boyunca İsrail, Filistinlileri yargılamadan veya aleyhindeki şüphelerden haberdar etmeden uzun süre gözaltında tutmuştur. Tutuklular tutuklamaya itiraz edebilirken ne kendilerinin ne de avukatlarının delilleri görmesine izin verilmez. Bu nedenle İsrail’in, özgürlük hakkı ve yargı süreciyle ilgili olarak da hem ulusal hem de uluslararası hukuktaki tüm usuli güvenceler sistemiyle alay ettiği görülmektedir.

Uluslararası hukuk kapsamında idari gözaltına katı kısıtlamalar getirilmiştir. Uluslararası insancıl hukuk, işgalci gücün idari gözetim altına almasına izin verirken, bunun sadece açıkça ifade edilen istisnai koşullar altında geçerli olduğunu belirtir. Bununla birlikte, İsrail yetkilileri, çoğu durumda idari gözaltına ayrım gözetmeksizin ve cezalandırıcı bir önlem olarak başvurmuştur.

  1. İdari gözaltı kapsamı

İdari gözaltı, bir kişinin herhangi bir suçlama veya yargılama olmaksızın özgürlüğünden yoksun bırakıldığı bir prosedürdür.

Dördüncü Cenevre Sözleşmesi, idari gözaltının işgal yetkililerinin ancak siviller şu anda veya gelecekte işgal gücünün güvenliğine gerçek bir tehdit oluşturması durumunda başvurabilecekleri istisnai bir önlem olduğunu açıklığa kavuşturmaktadır. Sözleşmenin 78. Maddesinde belirtildiği gibi, güvenlik nedenleri mücbir olmalıdır. (Madde 78- Harp esirleri, elinde bulundukları askerî makamlara, tâbi tutuldukları esaret şartları hakkında dilediklerini bildirmek hakkını haiz olacaklardır. Keza harp esirleri ya mutemet vasıtasıyla yahut lüzum görülürse doğrudan doğruya hâmi devletlerin mümessillerine müracaat ederek esaret şartları hususunda şikayetlerini mucip olan noktaları anlatmak hakkını kayıtsız olarak haizdirler. Bu dilek ve şikayetler tahdit edilemeyeceği gibi, 71’inci maddede yazılı muhabere kontenjanına dahil de sayılamayacaktır. Mezkûr dilek ve şikayetler derhal yerine ulaştırılacaktır. Bunlar esassız oldukları anlaşılırsa dahi hiçbir cezayı istilzam etmeyecektir. Mutemetler, kamplardaki vaziyet ve harp esirlerinin ihtiyacı hakkında hâmi devletlere zaman zaman raporlar gönderebileceklerdir.) İdari gözaltına ilk olarak Askeri Düzen uyarınca izin verilmiş bu daha sonra 1591 sayılı Askeri düzen ile değiştirilmiş Mayıs 2010 tarihinde ise 1651 sayılı Askeri Düzen mevzuatı çıkarılmıştır.

  1. İsrail’in idari gözaltı politikası

İsrail işgal güçleri, Filistinli sivillere karşı idari gözaltı uygulamasını 1945 tarihli Olağanüstü Hal kanunun 111. Maddesine, 1651 Askeri Düzeninin 285. maddesine ve YASA DIŞI Savaşçı (UNLAWFUL COMBATANT LAW) kanununa dayalı olarak yasallaştırmıştır (Addameer, Administrative Detention).

İdari gözaltı politikası, İsrail işgal güçleri tarafından büyük ölçekte sistematik olarak ve her yıl yüzlerce Filistinli sivile karşı toplu cezalandırma biçimi olarak uygulanmaktadır.  

İsrail işgal güçleri, 1967’den bu yana 24.000, 2000 ile 2014 yılları arasında ise 50.000’den fazla idari gözaltı kararı çıkarmıştır. 1989’da ilk İntifada idari tutukluların sayısı 1700 tutukluya ulaşmıştı. 2003 yılındaki ikinci İntifada da ise idari tutukluların sayısı 1140 olmuştur (Addameer).

Tutuklamalar genellikle gecenin geç saatlerinde, çok sayıda askerin evlere gelerek kapıları havaya uçurduğu, evlere baskın düzenlediği ve ailelerin eşyalarını tahrip ettiği durumlarda gerçekleşiyor. Ayrıca İsrail işgal güçleri (IOF), Filistinlileri tutuklama emri olmaksızın veya tutuklu ve aile üyelerine tutuklanma nedenleri hakkında bilgi vermeden idari gözetim altına almaktadır (Addameer).

  1. Bir Kontrol Aracı Olarak İdari Gözaltı

İşgal güçleri, Filistin halkı üzerindeki kontrolünü sürdürmek ve kendi kaderini tayin hakkını kullanmalarını engellemek için idari gözaltı politikası uygulamaktadır. Örneğin 2006 yılında Filistin Yasama Konseyi (PLC) seçimleri sırasında, İsrail işgal güçleri düzinelerce "Değişim ve Reform" bloğu adayını tutukladı ve onları idari gözetim altında tuttu, bazıları hala bugüne kadar idari gözetim altında tutulmaktadır (Relifweb).

İdari gözaltı tüm Filistinli grupları; erkekleri, kadınları, çocukları, yaşlıları, üniversite öğretim görevlilerini, üniversite öğrencilerini, gazetecileri, doktorları ve insan hakları savunucularını hedef almaktadır. İşgal yetkilileri ayrıca, siyasi hedeflere ulaşmak için idari tutukluları rehin alarak idari gözaltını siyasi bir araç olarak kullanmışlar. İsrail şu anda Filistin Yasama Konseyi’nin (PLC) 25 üyesini tutulmaktadır (Addameer, Detained Palestinian Legislative Coumcil Members).

İsrail Mevzuatında İdari gözaltı (İsrail’in yasal dayanakları)

İsrail işgal güçleri, Filistinli sivillere karşı idari gözaltı uygulamasını 1945 tarihli Olağanüstü Hal kanunun 111. Maddesine, 1651 Askeri Düzeninin 285. maddesine ve YASA DIŞI Savaşçı (UNLAWFUL COMBATANT LAW) kanununa dayalı olarak yasallaştırmıştır.

 

  1. Batı Şeria’da İDARİ TUTUKLAMA: ASKERİ KARAR 1651

İşgal altındaki Filistin Batı Şeria’da, İsrail ordusu, 1651 Askeri Düzeninin 285. maddesine dayanarak Filistinli sivillere karşı idari gözaltı emri verme yetkisine sahiptir. Bu madde, askeri komutanlara, “bölgenin güvenliğinin veya kamu güvenliğinin gereği olarak, tutuklamayı gerektirdiğini varsaymak için makul gerekçeleri varsa”, bir kişiyi altı aya kadar yenilenebilir sürelerle gözaltına alma yetkisi veriyor. Ancak burada “Bölgenin güvenliği” veya “kamu güvenliği” tanımı yapılmamaktadır.

Gözaltı süresinin dolduğu tarihte veya hemen öncesinde, gözaltı emri sık sık yenilenir; Bir bireyin idari olarak gözaltına alınabileceği azami sürenin açık bir sınırı yoktur ve bu da süresiz yasal gözaltı için yer bırakmaktadır (B’Tselem – The Israeli Information Center for Human Rights in the Occupied Territories).

İdari gözaltı emirleri ya tutuklanma sırasında ya da daha sonraki bir tarihte verilir. Ggenellikle İsrail Güvenlik Ajansı tarafından toplanan ve esasen tutukluların “riskini” belirleyen “gizli bilgilere” dayanır (idari gözaltı kararının ikinci değişikliği uyarınca (Değişiklik No. 2, 1988: Batı Şeria’da 1254 ve Gazze Şeridi’nde 966 sayılı), İdari gözaltı davalarının büyük çoğunluğunda ne tutuklu ne de avukatına tutukluluk nedenleri hakkında hiçbir zaman bilgi verilmemektedir. Ayrıca "gizli bilgilere" erişim hakkı da tanınmamaktadır (Addameer, Israeli military judicial system).

İdari gözaltı kararına tabi tutulan bir Filistinli, tutuklanmasından sonraki sekiz gün içinde kapalı bir duruşmada askeri mahkemeye çıkarılmalıdır; burada tek bir askeri hâkim, tutuklama kararını onaylayabilir, kısaltabilir veya iptal edebilir (Addameer, 25).

Ancak çoğu durumda, idari gözaltı emirleri, askeri komutan tarafından talep edilenlerle aynı süreler için onaylanır. Tutuklu yargısal incelemede karara itiraz edebilirken, uygulamada temyizlerin büyük çoğunluğu reddedilir. Buna karşılık, İsrail iç hukukuna göre idari gözaltı, tutukluların 48 saat içinde hâkim önüne çıkarılmasını gerektiriyor ve emirler yalnızca üç aya kadar verilebiliyor. Uygulamada ise Filistinliler idari gözetim kararları altında, tutukluluklarının nedenleri ve süreleri hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadan yıllarca gözaltına alınabilmektedir (Addameer, 42).

 Diğer bir deyişle, idari tutuklu Filistinli sekiz gün içinde mahkemeye çıkarılırken, İsrailli tutuklu 48 saat içinde mahkemeye çıkıyor. Bir İsrailli idari tutuklu için gözaltı süresi maksimum üç ay ile sınırlandırılırken, bir Filistinli idari tutuklu alınabileceği azami sürenin açık bir sınırı yok. Gözaltına alınanlara, önceki kararın sona erdiği gün tutukluluk sürelerinin uzatıldığı konusunda rutin olarak bilgi verilir. Mevcut idari gözaltı prosedürleri altında, Filistinlilerin idari gözetimlerine itiraz edecek etkili bir yolu yoktur.

 

  1. Gazze şeridinde idari gözaltı: Yasa dışı savaşçı kanunu (UNLAWFUL COMBATANT LAW)

İsrail, Filistinlileri etkili bir yargı denetimi olmaksızın sınırsız bir süre idari gözaltı için Yasadışı Savaşçılar Yasasını kullanmaktadır. Kanun, devletin Lübnanlı tutukluları "pazarlık kozu" olarak tutmaya devam etmesini sağlamak için 2002 yılında İsrail Knesset tarafından onaylanmıştır. Tüm Lübnanlı tutuklular 2004 yılında serbest bırakılsa da yasa iptal edilmemiştir. Bunun yerine, 2005 yılında İsrail’in Gazze Şeridi’nden tek taraflı "ayrılması" ve buna eşlik eden İsrail askeri emirlerinin uygulanmasının sona ermesinden sonra, Gazzenin sakinlerini tutuklamak için kullanılmaya başlanmıştır (Addameer, Israeli military Judical System).

Kanun, "yasadışı bir savaşçıyı"; "İsrail Devleti’ne karşı düşmanca eylemlere doğrudan veya dolaylı olarak katılan veya İsrail Devletine karşı düşmanca eylemler gerçekleştiren bir kuvvete üye olan kişi" olarak tanımlamaktadır (Jewish Virtual Library, “Incarceration of Unlawful Combatants Law, 5762-2002). Bu yüzden İsrail, uluslararası insancıl hukuka göre savaş esiri statüsüne sahip olmadığına inanmaktadır.

Yasadışı Savaşçılar Yasası, çok sayıda yabancı vatandaşın ve Gazze Şeridi’nde ikamet eden Filistinlinin, yargılanmadan kapsamlı ve hızlı bir şekilde tutuklanmasına izin vermektedir. Bugüne kadar yasa, 15 Lübnan vatandaşı ve 39 Gazzeli de dahil olmak üzere 54 kişiyi tutuklamak için kullanılmıştır.

Kanuna göre tutuklular, kalıcı bir gözaltı kararı verilmeden önce 96 saat veya hükümetin “geniş çaplı düşmanlıkların var olduğunu” beyan etmesi halinde yedi güne kadar tutulabilir. Kapalı bir duruşmada bir kararın yargı incelemesi, çıkarılmasından itibaren 14 gün içinde yapılmalıdır; onaylanırsa, tutuklu altı ayda bir hâkim önüne çıkarılmalıdır. Mahkeme, salıverilmesinin devlet güvenliğine zarar vermeyeceğini tespit ederse hâkim kararı iptal etmektedir (jewishvirtuallibrary.org).

 

Uygulamada, Yasadışı Savaşçılar Yasası, tutuklular için daha az koruma içermektedir.

Örneğin, adli inceleme daha seyrek yapılır; tutukluluğun yasallığı olağanüstü halin varlığını gerektirmez. Tutuklama "genelkurmay başkanı veya tümgeneral rütbesine sahip bir subay tarafından verilen bir emir uyarınca gerçekleştiriliyor" (Israeli Military Judicial system).

Buna ek olarak, yasa, ispat yükünü tutukluya kaydıran iki rahatsız edici karineyi ortaya koymaktadır:

İlk olarak, “yasadışı savaşçı” olarak tanımlanan bir kişinin serbest bırakılması, aksi kanıtlanmadıkça ulusal güvenliğe zarar verecektir;

İkincisi, İsrail Savunma Bakanı böyle bir karar verdiyse, aksi ispatlanmadıkça, tutukluların mensup olduğu örgüt düşmanlık yapmaktadır.

Bu uygulama, sanığın herhangi bir ceza yargılamasında masumiyet karinesi hakkını açıkça ihlal etmekte ve tutuklu aleyhine yapılan spekülasyonlarla gerekçelendirilen belirsiz bir gözaltı sistemi ile sonuçlanmaktadır.

 

  1. İnsan hakları kapsamında İsrail’in idari tutuklama

 Uluslararası insan hakları hukuku, acil durumlarda idari gözaltının bazı sınırlı kullanımına izin verse de yetkililerin, gözaltına alınan kişinin gözaltına alınma nedenlerine itiraz edebileceği adil bir yargılama da dahil olmak üzere, gözaltı için temel kurallara uyması gerekir. Dahası, bu tür bir tutuklamayı kullanmak için, ulusun yaşamını tehdit eden bir mücbir durum olması gerekir.

İdari gözaltı, uluslararası insani hukukun işgal gücünün işgal altındaki topraklarda yaşayanlara karşı kullanmasına izin verdiği en aşırı önlemdir. Bu nedenle, devletlerin onu kapsamlı bir şekilde kullanmasına izin verilmez. Aksine, idari gözetim, işgal altındaki topraklarda korunan kişilere karşı yalnızca “mücbir emniyet sebepleriyle” kullanılabilir (Dördüncü Cenevre Sözleşmesi, Madde 78).

İsrailli yetkililer, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 78. Maddesi uyarınca, işgalci gücün kendi yetkisine tabi kişileri idari gözetim altında tutuklama hakkına sahip olduğunu iddia etmektedir. Madde 78 şunu belirtir: “şayet işgalci devlet, himaye gören şahıslar hakkında mücbir emniyet sebeplerine mebni tedbirler almaya lüzum görürse, bunları nihayet mecburi ikamete memur ve enterne edebilir.”

Bu nedenle, işgal yetkilileri tarafından yürütülen idari gözetim yöntemleri, şekil ve öz olarak Cenevre Sözleşmesindekilerden farklıdır. İşgal makamının idari gözetim altında kullandığı koşullar ve prosedürler, Uluslararası Sözleşmeleri ve adil yargılanma hakkına ilişkin diğer uluslararası standartları ihlal etmektedir.

  1. İsrail idari gözaltı politikasından kaynaklanan ihlaller

İsrail’in Filistinlilere karşı yürüttüğü idari gözaltı politikası, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi gibi birçok uluslararası anlaşmanın ihlalini teşkil etmekte ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan insan haklarını ihlal etmektedir.

İsrail, uluslararası hukuk tarafından belirlenen katı parametreleri ihlal edecek şekilde rutin olarak idari gözaltına başvurmaktadır. İsrail, 1948’deki başlangıcından bu yana, idari gözetim kullanımını haklı göstermeye yetecek kadar sürekli olağanüstü hâl altında olduğunu iddia etmiştir.

Buna ek olarak, idari gözetim sıklıkla- uluslararası hukuka doğrudan aykırı olarak- gelecekteki tehdidin önlenmesinden ziyade toplu ve cezai cezalandırma amacıyla kullanılmaktadır. Örneğin, idari gözaltı emirleri, başarısız bir cezai soruşturma veya sorgulama sırasında itiraf alamama sonrasında şüphelenilen kişiler hakkında düzenli olarak çıkarılmaktadır.

İsrail’in idari gözaltı rejimi diğer birçok uluslararası standardı da ihlal ediyor. Örneğin, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi yasaklarının (49. ve 76. Maddeler) doğrudan ihlali olarak, Batı Şeria’daki idari tutuklular işgal edilen topraklardan sınır dışı ediliyor ve İsrail içinde hapsediliyor. Dahası, idari tutuklulara uluslararası hukuk standartlarına göre düzenlenmiş düzenli aile ziyaretleri sıklıkla reddediliyor ve İsrail, yasaların gerektirdiği üzere, idari tutuklular normal hapishane nüfusundan ayrılmıyor. Bundan başka, çocuk tutuklular söz konusu olduğunda İsrail, uluslararası hukukun gerektirdiği şekilde çocuğun yüksek yararını dikkate almıyor.

  1. Tutukluların Yasadışı Transferi 

Filistinliler, 2005 öncesi olduğu gibi işgal askeri kuvvetlerinin hapishanelerinde değil, İsrail Kamu Güvenliği Bakanlığı’na bağlı İsrail Hapishane Hizmetleri tarafından yönetilen hapishanelerde idari gözetim altında tutulmaktadır (addameer.org/Campaign/sheets-and-reports).

İdari tutuklular çoğunlukla üç hapishanede tutuluyor: Ofer, Naqab ve Megiddo. Hem Naqab hem de Megiddo, 1967 Filistin topraklarının dışında bulunuyorlar ve bu durum, tutukluları işgal edilen toprakların dışına nakletmenin Sözleşme’ye aykırı olduğunu belirten Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 76. Maddesinin ciddi şekilde ihlal edildiğini göstermektedir.

  1. Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 66. maddesinin ihlali

Tutuklular, asgari adil yargılama güvencesi standartlarına sahip olmayan ve Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 66. Maddesini ihlal eden kısmi askeri mahkemelerin önünde sunulmaktadır. Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 66. Maddesi, mahkemelerin işgal altındaki topraklarda yasal olarak kurulmasını ve tutulmasını gerektirir.

  1. Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 71. maddesinin ihlali

İşgal mahkemeleri de 71. maddeyi ihlal ediyor. 71. Madde işgal gücü mahkemelerinin, öncesinde yasal bir yargılama yapılmadıkça herhangi bir karar vermemesi gerektiğini belirtmektedir. Bu nedenle, işgalin askeri mahkemeleri, idari tutukluların yasal olarak oluşturulmuş bir mahkemede adil yargılanma hakkını ihlal etmektedir.

  1. 1966 Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 9, 10 ve 14. Maddelerinin ihlali

İsrail işgal güçleri tarafından idari gözaltı politikası uygulaması, 1966 Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 9, 10 ve 14. Maddelerini de ihlal etmektedir. Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 9. Maddesine göre; gözaltına alınan bir kimse, gözaltına alınma sebepleri hakkında gözaltına alındığı sırada ve kendisine isnat edilen suçlar konusunda derhal bilgilendirilir. Halbuki İsrail, Filistinlileri, kendisine isnat edilen suçları bildirmeden gözaltına almaktadır. İdari gözaltı davalarının büyük çoğunluğunda ne tutuklu ne de avukatına tutukluluk nedenleri hakkında hiçbir zaman bilgi verilmemektedir. Ayrıca "gizli bilgiler" olduğu gerekçesiyle bazı lüzumlu bilgilere erişim hakkı tanınmamaktadır).

Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 10. Maddesine göre, tutuklu sanıklar, istisnai haller dışında mahkumlardan ayrı tutulmaktadır. İsrail, idari tutukluları normal hapishane nüfusundan ayırmamaktadır.

Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 14. Maddesine göre “Herkes mahkemeler ve yargı yerleri önünde eşittir. Herkes, hakkındaki bir suç isnadının veya hak ve yükümlülükleri ilgili bir hukuki uyuşmazlığın karara başlanmasında, hukuken kurulmuş yetkili, bağımsız ve tarafsız bir yargı yeri tarafından adil ve aleni olarak yargılanma hakkına sahiptir.

İdari olarak gözaltına alınan Filistinliler adil yargılamaya tabi tutulmuyor ve yargılamaların çoğu gizli tutulmaktadır ve hakimler kararlarını adil ve tarafsız olmayan bir şekilde vermektedir.

Birleşmiş Milletler Keyfi Gözaltı Çalışma Grubu, İsrail’in yaygın idari gözaltı uygulamasını defalarca kınamıştır. İsrail işgal güçlerinin Filistinlilere karşı sistematik ve yaygın bir şekilde idari gözetim uygulamasını kullanması, Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 33. Maddesi uyarınca yasaklanan bir toplu cezalandırma biçimidir.

Dahası, idari gözaltı, Filistinlileri adil yargılanma haklarından mahrum bırakıyor ki bu da Dördüncü Cenevre Sözleşmesi’nin 147. maddeye göre ciddi bir ihlali anlamına geliyor ve Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Heykeli’nin 8. maddesi uyarınca insanlığa karşı bir suç teşkil etmektedir.

İsrail Hapishane Hizmetleri idari tutuklulara yeterli yemek sağlamamaktadır. Ayrıca dördüncü Cenevre sözleşmesinin 76. maddesini ihlal ederek cezaevlerinin dışından kişisel veya besinsel malzeme alma hakları da reddedilmiştir.

İdari tutuklular, İsrail Hapishane Hizmetleri özel birimlerinin düzenli olarak saldırılarına maruz kalıyor. İsrail Hapishane Hizmetleri de tutukluların uygun tıbbi bakım alma ve şikâyette bulunma haklarını ihlal etmektedir.

 

  1. İdari gözaltı politikasına karşı Filistinli tutukluların mücadelesi

Filistinli tutuklular, onlarca yıldır idari gözaltı politikasına karşı mücadele etmektedirler. Önlemler arasında, askeri mahkemelerin boykot edilmesi ve tam ve kısmi açlık grevlerinin başlatılması yer alıyor. 2011-2014 yılları arasında düzinelerce idari tutuklu, idari gözaltı politikasına karşı açık açlık grevine gitmiştir.

26 Nisan 2014’te 130’dan fazla idari tutuklu, 62 gün süren kitlesel bir açlık grevi başlattı. İsrail Hapishane Hizmetleri ise bu açlık grevlerine; fahiş para cezaları, aile ziyaretlerinin reddi ve hücre hapsini içeren aşırı cezai tedbirler uygulayarak tepki göstermiştir (B’Tselem, “Administrative detainees on hunger strike).

Ek olarak, Temmuz 2015’te Knesset, İsrail Hapishane Hizmetleri’nin mahkeme kararı aldıktan sonra açlık grevi yapanları zorla beslemesine izin veren bir yasayı onaylamıştır ( Adalah, Israel enacted "Force-Feeding Law).

Sonuç ve teklifler

Birçok demokratik ülkedeki deneyimler; duruşmasız bir gözaltı / tutuklama politikası benimseyerek normal yasal güvencelerin ihlal edilmesinin pratik yararsızlığını her zaman göstermiştir.

Bu makale, işgal altındaki Filistin topraklarında idari gözetim uygulamasının temel insan haklarına aykırı olduğunu teyit etmektedir. İsrail, idari gözaltını, en temel önlemleri bile yerine getirmeden son derece keyfi bir şekilde kullanmakta ve bu da insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele ve işkence gibi diğer ciddi insan hakları ihlallerine yol açmaktadır.

Bu hukuksuzluğun giderilmesi için uluslararası hukuka göre suç sayılan eylemlerde bulunmakla suçlananlar da dahil olmak üzere tüm siyasi tutuklular için adil yargılama standartlarına uyulmalıdır. İsrail, Filistin topraklarında işgalci güç olarak, uluslararası hukuka bağlı kalmalı ve idari gözetim kullanımına kısıtlamalar getirilmelidir. Ayrıca, idari gözaltı emirlerinin adli incelemesi, yasal süreç için asgari uluslararası standartları karşılamalıdır.

İsrail işgal güçleri, tutuklulara tutukluluk nedenleri hakkında hızlı ve ayrıntılı bilgi vermeli ve kendilerini savunmaları için anlamlı bir fırsat sağlamalıdır.

 

Kaynakça

Kanunlar ve Sözleşmeler

  • Dördüncü Cenevre Sözleşmesi 1949.
  • Dördüncü Cenevre Sözleşmesinin Ek Protokol, 1977.
  • Israil’in 1945 tarihli Olağanüstü Hal kanunu,
  • Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi 1966,
  • Yasa dışı savaşçı kanunu, 2002,

Makaleler ve siteler