Doç. Dr. Halid Uveysi 

Filistinli (Gazze) Akademisyen 

 

 

Yaklaşık yetmiş yıl önce Beytülmakdis ve Filistin topraklarının büyük bir bölümü Siyonistler tarafından işgal edildi. Bu işgalden önce bu toprakları 1917 yılında bazı Araplardan ve diğer Müslümanlardan aldıkları destekle Osmanlılardan gasbeden İngilizlerin gerçekleştirdiği başka bir işgal var ki bundan daha tehlikelidir. Bu İngiliz işgali, toprak işgali krizinin başlangıcını oluşturmuştur. Onlar bu işgalle Siyonizm işgaline zemin hazırlamışlardır. Hatta Müslüman doğuya hakimiyet sağlamaya yönelik Batılı sömürü projelerinin bir parçası olarak devletin tüm kurumlarını ve altyapısını bu oluşum için hazırlamışlardır. İngilizler; bu hedeflerini gerçekleştirmek için bazı Arapları çeşitli vaatlerde bulunarak kandırıp kendi kamplarına katılmaları ve din kardeşleri olan Osmanlılara karşı kendi saflarında savaşmaları için kavmiyetçiliği kullanma konusunda başarılı olmuşlardır. İngilizler, Beytülmakdis’e girerken ‘kurtarıcı’ gibi karşılanmışlardır. Hatta onları sevinçle karşılayan ve bunun için methiyeler düzen pek çok önde gelen kişi bunu “Türk İşgali”nden kurtuluş olarak dile getirecek kadar ileri gittiler. Bunlar bir süreye kadar, kendi zihinlerinde ihdas ettikleri bu krizin farkına varamadılar. Hatta bunların bir kısmı, asıl bela olan İngilizlere güvenmeye, Beytülmakdis’in İşgali ve Bilgi Krizi 145 MİLEL VE NİHAL inanç–kültür–mitoloji Siyonistlerin kendilerine verdiği zararı defetmek için onlara sığınmaya, kendilerinden insaf dilenmeye devam etmektedirler. Ancak insanlar İngilizlerin ve Siyonistlerin planlarına karşı yaşanan nisbi bir bilinçlenmeden sonra işgalciye karşı direnmeye, “Burak” ve “Kassam” devrimleri gibi birkaç devrim gerçekleştirmeye başladılar.

Siyonist işgalci, bilginin ve bilincin önemini kavramaya başladı ve bilgi kaynaklarına hakimiyet sağlamak, yazma eserleri ve kitapları çalmak suretiyle Filistinlilerin ilmî yönden ilerlemelerini engelleyerek bunun yok edilmesi için çalıştı. Buna karşılık bilgi üretip dünyaya yayan bir üniversitenin kurulmasıyla Siyonistler arasında bilgi altyapısının inşa edilmesi sağlanmış oldu. Bunu yaparken amaçları işgalcinin gaspçı varlığını meşrulaştıran yeni bir söylem yayarak bölge tarihini değiştirmekti. Toprak işgaliyle birlikte Filistinliler nezdinde bilgi tahribatı işi de tamamlanmış ve Siyonist devlete hukuki, tarihî ve siyasi meşruiyet kazandıran çeşitli propagandalarla Siyonistlerin bu topraklarda daha fazla hak sahibi olduğunu dile getiren söylemin öne çıkarılması sağlanmış oldu. Siyonistler, söylemlerini öne çıkarma konusunda herhangi bir alternatif söyleme kıyasla hâlâ önde bulunmaktadırlar. Hatta günümüzde Müslümanların saflarındaki siyasilerden ve edebiyatçılardan birçoğunun kendi bakış açılarını Arap ve İslam dünyasında savunmak üzere görev yapmalarını sağlamış bulunmaktadırlar. Bugün Amerika’nın elçiliğini Kudüs’e taşımasının ardından pek çok İslam ülkesinde gördüğümüz durum budur.

Beytülmakdis’in işgali sadece sömürgeci Batı’nın elinden olmadı. Bu işgal, aksine bazı Arapların ve Müslümanların Batılılara yaptığı yardımlarla gerçekleşti. Bu Araplarla beraber Hintli ve Mısırlı Müslüman askerler de İngiltere ordusunda bulunuyordu. “Büyük Arap Devrimi” olarak isimlendirilen devrim aslında “Büyük Arap İhaneti”6 olarak isimlendirilmeyi hak ediyor. Zira buna kalkışanlar, işgalcilerin kendilerine insaflı davranacağını zannederek din ve akide kardeşlerine karşı onlarla anlaştılar. Ancak burada bütün Arapların Osmanlı Devleti’ne ihanet etmediğine de işaret etmemiz gerekiyor. Zira onların çoğu bu ittifaka katılmayı reddedip işgalcilere karşı Osmanlı Devleti’nin yanında yer aldılar .

Sonuç

Beytülmakdis ve Filistin topraklarının işgal krizi ve halkının göç etmesi geçen yüzyılın en büyük felaketlerindendi. Fakat krizin daha büyük ve daha şiddetli olanı aklın işgalinde yaşandı. Akıl işgalinin veya bizim bilgi krizi diye isimlendirdiğimiz krizin en tehlikeli yönlerinden biri, işgalcilere güvenip, onları dost ve arkadaş edinmek ve tüm söylediklerine teslim olmaktır. Beytülmakdis’in 1917’deki işgali, ilk senelerde işgalleri “özgürleştirici” olarak gören bazı Arapların yardımı ile gerçekleşmiştir. İbn Haldun’un “mağlup olanlar daima galip olanları taklit etmeye düşkündür” sözü, onları tavsif etme konusunda tam isabetli bir sözdür. Aslında galip sömürgeciye bir karşı koyma eğilimi de vardı ancak insanların çoğu İngilizlere tutundu ve günümüze kadar onlara ve Batıya olan güvenlerini sürdürmeye devam etmektedirler. Ancak İngilizlerin gerçek yüzünün ortaya çıkması, çoğu kişinin bu “sarhoşluktan” uyanmasına yardımcı oldu. İnsanlar, kendilerini topraklarından çıkaran işgalci Yahudilere ise tutunmadı ve onlara kanmadı. Siyonizme karşı tutuşturulan direniş meşalesi günümüze kadar yanmaya devam etmektedir.

Sonuç olarak şunu söylemek mümkündür: Eğer İslam dünyasının üniversiteleri akademik olarak bu çabaya kucak açarsa bilgi krizi üzerindeki devrimi gerçekleştirmek kolay olacaktır. Çünkü bilgi üreterek bilgi krizini bitirmeye ve yüzyıl boyunca bize sıkıntı veren cehaleti yok etmeye doğru gerekli adımı atmış olacağız. Eğer akıldaki krizi aşabilirsek toprak işgali krizini bitirme konusunda doğru bir yola girmiş olacağız