EBRAR ÖZEL

Ortadoğu’nun an be an değişen köşe taşlarının realitesi karşısında, literatürle kanıksanmış anlamını altüst eden ikili: Enerji ve Güvenlik. Sübjektivitenin sıyrılmadığı yorumları barındıran bu iki ana başlığı tek bir başlık altında birleştirmek yeni bir sosyal bilim alanı açıyor. Aksiyonu yapan ya da yapacak olan kabiliyet manasındaki ‘Enerji’ ile toplumun ahvâl ve şerâitten emin (1) yaşaması anlamına gelen ‘Güvenlik’ bir araya gelince eğilimli bir tanım ortaya çıkıyor. Enerji eğiliminde bir ‘Enerji Güvenliği’ tanımı yapacak olursak enerji arzı, sahası, kaynağı tanımın merkezine yerleşiyor. Güvenlik eğiliminde bir tanım ise; enerji temin, üretim, dağıtım, pazarlama ve tüketim gibi aşamalarda olası risklerden kaynağın korunması anlamını içeriyor. Tam bir genelleme dâhilinde Enerji Güvenliği; ülkelerin bugünü ve geleceği adına enerji kaynaklarına en makul fiyatlarla ulaşmak ve bu ulaşımdaki kesinti risklerini minimalize etmek doğrultusunda bir politika sunuyor.

Enerji rezervlerinin ve üretim merkezlerinin güvenliği, ülkelerin enerji politikalarındaki istikrarı yakalamalarındaki temel aksiyomdur. Söz konusu rezervler Dünya’da bir orana tâbi tutulduğunda Ortadoğu açık ara fark ile potansiyel enerji kaynağı gücüdür. Ortadoğu; bölgesel rezerv ve üretim gücünü Dünya’nın tüketimine açmış bir saha olması yönüyle konvansiyonel ve konvansiyonel olmayan enerji arzı arama ve üretim coğrafyasıdır. Sahip olduğu enerji potansiyeli, 20. yüzyılın başından itibaren siyasi tarihini şekillendirmiş, yaşadığı siyasi krizler yalnızca bölgesel güvenliği tehdit etmemiş aynı zamanda küresel ekonomide de sorunlar yaratmıştır. Ortadoğu’nun dolaylı ya da doğrudan içinde olduğu bu küresel tehdit, ithalatçı ülkelerin Ortadoğu jeopolitiğini dış politika gündemlerinde başa almasına sebebiyet vermiştir.

Soğuk Savaş sonrasında tanımı ve yöntemi değişen Enerji Güvenliğinin statükolarca şekillendirilebilir ve dinamik günümüzdeki tanımının en bariz halini Ortadoğu örneğinde görebiliyoruz. Katar’ın ihracat ülkesi olduğu LNG (Sıvılaştırılmış Doğal Gaz) taşımacılığında çok büyük önem arz eden Süveyş ve Hürmüz Boğazlarının güvenliği, süregelen siyasi gerginlikler dolayısıyla petrol üretiminde 2004 ABD işgali öncesindeki potansiyelini yakalayamayan Irak, İran’ın nükleer güç olma idealinin bölge ülkelerde oluşturduğu güvensizlik ile muhtemel askeri çatışma riskleri, Suriye’de tarafların her gün çeşitlendiği iç savaş, bölgesel olmaktan çıkıp küresel bir tehdit haline gelen terör örgütleri.. Tüm bu mevcut krizleriyle Ortadoğu ekseni; güvenilir enerji temini ihtiyacının ve kaynaklara erişim amacının güdüldüğü politikaların işaret ettiği hedef coğrafya olarak karşımıza çıkmaktadır. Güçlü devletlerin aynı zamanda ithalatçı devletler olması, Ortadoğu’da bir enerji rekabet alanı açıyor ve “güvenlik” kavramı her devlet için yeniden şekilleniyor. Devletlerin güç hiyerarşisindeki yeri de enerji kaynaklarına erişimdeki kabiliyetiyle tayin ediliyor ki Ortadoğu coğrafyasında petrol arzında görülecek ufak bir düşüş ithalatçı Avrupa devletleri üzerinde ciddi etkilere sebebiyet verebiliyor. (2) Hayati görülen bu durum, devletleri sahaya çekiyor ve askeri kimlikleriyle enerji güvenliği müdahalesinde bulunabiliyorlar. Enerji taşımacılığında kilit noktası olan transit ülkeler, boğazlar, boru hatları böylece küresel güvenlik yaklaşımları dâhilinde ülkelerin dış politika sahaları haline gelmiştir.

Dünyadaki mevcut çatışma alanlarını haritaya döktüğümüzde enerji kaynak ve ticaret merkez noktalarıyla çakışıyor olması Ortadoğu için bu haliyle tesadüf değil. Ortadoğu bölgesi halen dünyadaki petrol rezervlerinin 2/3’sine sahip ve bu nedenle bölge, gelecekte de petrol konusunda dışa bağımlı olan ülkelerin mücadele sahası olmaya devam edecektir. (3) Böylece stratejik önemini hiç kaybetmeyen Ortadoğu coğrafyası, bir disiplin olan Enerji Güvenliğinde başat rolünü koruyacak ve sil baştan kendi tanımını yapan devletlerin güç savaşında elverişli bir saha olmaya devam edecektir. Barış ortamının sağlanmasını güçleştiren bu ahval güvenlik paradigmasının enerji ekseninde günbegün yeniden şekil alan yapısını küresel ahlaki değerlerin vazgeçilemez olduğu yönünde bir çabaya sürüklüyor. Dolayısıyla enerji güvenliğinin dinamik tanımını birtakım değerler üzerinde sabitlemek ve güvenli hâlin gereğini çıkarlardan arınmış etkinlikle sağlamaya yönelik çalışmaları ve söylemleri artırmalı ve buna tanımın üzerindeki devlet bazlı yaklaşımları kaldırmakla başlamalıyız.

 


 

Muhammet Savaş Kafkasyalı, “Güvenlik Kavramının Anlamı ve Uluslararası Sistem”, Güvenlik: Kargaşa ve Belirsizlik Çağından Nereye? Akademi Dizisi yay. Sf.51.

Mesut Şöhret, “Enerji Güvenliği Kapsamında NATO’nun Ortadoğu Politikası”

Cenk Sevim, “Petrol Rezervlerinin Zirve Noktasının Enerji Güvenliği Açısından Büyük Enerji Pazarları, a.g.e , s.68